Azerbaycanlıların Memleket Özlemiyle Gözyaşlarını Anlamak

Azerbaycanlıların Memleket Özlemiyle Gözyaşlarını Anlamak KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Azerbaycanlıların Memleket Özlemiyle Gözyaşlarını Anlamak

KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

BURHAN GÖRKEN YAZDI:

      Çoğumuz doğduğumuz topraklardan uzak şehirlerde yaşıyoruz. Yaşam koşulları bizi bu duruma zorlamış. Doğduğumuz topraklara gidemediğimiz zaman da özlem ve hasretle bir gün gidip görmeyi isteriz. Gidip görme umuduyla yaşarız. Gün gelir gidip görürüz. Ama ya topraklarınız işgal edilmiş ise, oraya bir daha gitme umudunuz hiç yoksa. Oralardan kendi isteğinizle değil, silah zoruyla katliamlar yapılarak çıkarılmışsanız. İşte o zaman acılarınız, özleminiz, hasretiniz bine katlanır. 

       Azerbaycan’ın  Dağlık Karabağ etrafındaki 7 rayonu ve  Dağlık Karabağ’da yaşayan Azerbaycanlılar 27 yıldır doğdukları vatan toprağına gidemiyorlar. O topraklarda kanlı saldırılarda analarını, babalarını, kardeşlerini, bacılarını yitirdiler. O topraklar onların kanlarıyla sulandı. Zayıf zamanlarında kaybettikleri topraklarını geri almanın tek yolu savaştı. Barışçı bir çözüm getirilmedi. Barışçı çözüm diye getirilenler onları oyalamaktan başka bir şey değildi. Şimdi o toprakların her gün bir parçası kurtarılıyor. Ve o toprakların kurtarıldığı haberi gelince sevinç gözyaşları sel oluyor. Sabırsızlıkla kurtarılan topraklar geri dönmeyi  bekliyorlar.

      Yıllardır bu özlemle bekleyen Azerbaycanlılar topraklarını kurtardıklarında bu haberleri sunan haber sunucuları da gözyaşlarını tutamıyor.

      27 Eylül 2020 ITV Televizyonu sunucusu

      Azerbaycan kuvvetlerinin işgal altındaki köyleri geri aldığı haberini canlı yayında sevinç gözyaşlarıyla duyuran Jale  Hesenli, ağlayarak "Bazı topraklarımız işgalden azad olmuş. Gözümüz aydın olsun" ifadelerini kullandı.

       20 Ekim 2020 ARB Televizyonu sunucusu

       Günel Mövsümova, müjdeli haberi, "Ve nihayet Zengilan şehri işgalden kurtarıldı. Çok heyecanlıyım çünkü 27 yıldır Zengilan halkı bu haberi bekliyordu. Heyecanımı anlıyorsunuzdur çünkü 27 yıldır biz Zengilanlılar olarak bu haberi bekliyorduk." sözleriyle duyurdu. 

 Aşağıda memleket özlemiyle ilgili benim ve Azerbaycanlı bir kardeşimizin yıllar önce yaşadıklarını buradan aktarıyorum…

       3 Eylül 2010  yani tam 10 yıl önce aldığım bir e-posta

       Merhaba Burhan Bey;

       Benim isteğimi kabul edip cevap yazdığınız için teşekkür ederim. İnanın ne kadar mutlu oldum. Sizin videonuzu seyrettiğimde çok duygulandım. Ben Çıldır’ın öbür tarafında doğdum. Yani şu anda Ermenistan sınırı dahilinde Amasiya (Ağbaba) bölgesi denilen bir il var; ben oranın Kuzukent (Hozuköy) köyünde doğdum. ‘Çıldırda Kış’ videonuz tamamen bana oraları hatırlattı. Ben Bakü’de yaşıyorum. Fakat doğup büyüdüğüm, çocukluğumu geçirdiğim yerleri Karabağ meselesinden sonra göremedim. Onu da biliyorum ki, Türkiye - Ermeni sınırı kapalı olduğundan bu sizler için de sorun. Biz taraflara gidenleriniz veya oradan gelen kimseler tanıyor musunuz? Bizim oraların resimlerini elde etmek mümkün olabilir mi? Ya da Çıldır’dan dağlardan bizim köyü görmek mümkün mü? Ben orada olurken Türkiye tarafın adamlarını sınırda hayvan otlatırken uzaktan görüyorduk. Fakat Sovyet dönemi idi o zaman, onun için yakından konuşamıyorduk. Benim akrabalarım da olmalı idi sizin taraflarda, amma kim olduklarını bile bilmiyorum.

Bana bu konuda yardım edebilirsen çok sevinirim...

       Epostayı tekrar okurken zihnimde meydana gelen kargaşada nasıl yardımcı olabilirim sorusunun cevabı da aranıyordu. Ona nasıl karşılık vereceğim,  nasıl yardımcı olacağım…

      sorular ve sorunlar…

      İstanbul’da yaşayan biri için Arpaçay Göldalı KöyüTürkiye’nin bir ucunda. Bir koşuda gidilip gelinecek yer değildi. Bir günde gidilip gelinecek yer de değildi.

      Onun doğduğu topraklara özlemini anlıyordum. O özlemi bende yaşamıştım.  İstanbul’a geldikten sonra iş-güç, çoluk-çocuk derken ben de yıllarca doğduğum topraklara gidemediğinden çocukluğumda göle giden derede balık tuttuğum günleri sık sık rüyalarımda görmeye başlamıştım; sonunda yıllık izinlerimden birinde bir haftalığına köyüme gitmiştim. Geri döndükten sonra artık rüyalarımda balık tutmuyordum. O rüyalar beni yıllar sonra köyüme götürüp sonra da çıkıp gitmişti. Bir daha da o rüyaları görmedim. Döndüğümde çektiğim video ve fotoğrafları köyüne gidemeyenler görebilsin diye bir web sitesi hazırlayıp yayınladım.

      İşte bu e-posta o videoları Azerbaycan’dan izleyen birinin özlemlerini dile getiriyordu. Bu özlemleri kendim de yaşamıştım. Ama gelen postadaki öyle değildi. Onun özlemleri sanki dört duvar arsına hapsedilmişti.  Gitmek istese gidemez, görmek istese göremez, bilmek istese bilemezdi.

     Nedendir bilinmez. İnsan doğduğu toprağa kökleriyle bağlanır. İnsan o toprak üzerinde büyüdükçe kökleri de toprak altında dal budak sarar. Doğduğu toprakla insan arasında fiziksel olarak gözle görülmeyen ancak hiç kopmayan güçlü bir bağ oluşur. O kökler insanı arar. Bulamazsa beyninin en küçük hücrelerine haber salar, rüyalarına girip çağırır onu.  İnatçıdır. Buluncaya kadar inatla arar.

      Ramil Tanrıverdi doğduğu Toprak’tan koparılmış, özlemiyle,  umutsuzluğuyla bu e-postayı bana Baku’dan gönderen kişiydi. 1988 yılında Ermenistan hükümeti Bizim “Ağbaba” dediğimiz bölge de yaşayan Azerbaycan ve Karapapak  Türkleri’ni oradan söküp atmıştı.

        1918 yılında Ağbaba Kars’a bağlı bir nahiye idi. Ağbaba nahiyesine bağlı 40 köy vardı bu köylerden 37’si Türk köyü, 3 tanesi Ermeni köyüydü.

       Ramil  Tanrıverdi’yi çok iyi anlıyordum.  Ramil kendisinin ve atalarının doğduğu toprakları uzaktan bile göremiyor, bir tek fotoğraf karesini görebilmenin hasretiyle yanıyordu

    Onunla sonrasında da karşılıklı yazışmalarım oldu. Ramil Tanrıverdi ve orada yaşayan Türklere, 1988 yılında Sovyetlerin dağılmasından sonra doğdukları toprakları 1 hafta içinde terk etmeleri istenmişti. Bu emri yerine getirmeleri halinde kendilerine kolaylık sağlanıp Azerbaycan’a güvenlik içinde gitmelerine yardımcı olunacağı bildirilmişti. Verilen süre dolmadan o bölgeye önceden yerleştirilen az sayıdaki Ermeni köylüler, Türklere karşı silahlı ve bıçaklı saldırılar başlatmış Ermeni güvenlik görevlileri onları sadece seyretmişti.

         Bu saldırıların birinde Türkiye sınırındaki bir köyde miting ve yürüyüş yapılmış sınırın Türkiye tarafındaki köylerden toplanan kardeşleri de kendilerinin sesine ses vermişti.

         Resmi tebligat ve sonrasında yapılan baskılar sonunda Ermenistan’da yaşayan Türkler tehcir edilmişlerdi. “Ermeni Tehcirini “ herkes bilir. Ama Ermenilerin Türklere yaptığı tehciri,  bu tehciri yaşayanların haricinde kimse bilmez, görmez, duymaz. Yüzyıllardır Türk Yurdu olan Ağbaba şimdi boynu bükük, Türksüz Türk yurdu olarak kalmıştır.

      Ramil’in özlemini ve hasretini düşünürken karşımdaki bilgisayar ekranına baka kalmıştım. Bilgisayar ekranında açık olan e-postaya bakıyordum. Zihnim saniyeler içinde 2 bin km yol kat edip, 40 yıllık bir zaman tünelinden geçip çocukluğumu yaşadığım bir tarafı  Ağbaba bir tarafı Göldalı yaylası Çıngıl merasındaki sınıra gitmişti. Acaba sınıra kadar gitsem Karşı taraftaki köyleri görebilir miydim? Ramil’in istediği fotoğrafları çekebilir miydim?

     Sınırın karşı tarafında Arpa gölü kıyısındaki köylerden biri de anne tarafından dedemin köyü olan Küçüktepeköy’dü.  Google Earth’den sık sık Arpa gölü ve civarındaki bu köye bakıyordum. 1921 yılında gelen dedelerimde Ramil’in hissettiklerinin aynısını hissetmişlerdir diye düşündüm. Kim bilir belki de Porsuklu köyünden bizim köye geldiğinde dedem de sınıra kadar gidip köylerine uzaktan bakıp hasret gidermeye çalışmıştır.

        Doğduğumuz topraklar gidip görmeyince zihinlerimizden hiç çıkmaz.  Şanlıyız doğduğumuz topraklar Ağbaba ve Karabağ’daki olduğu gibi işgal altında değil.

 Burhan GÖRKEN

(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA) / KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK


30.10.2020 17:14:00