“Ermenilerin propagandaları köpük mahiyetinde”
KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK
“93 Harbi'nden Millî Mücadele'ye Doğu Anadolu” Kars’ta konuşuldu
Kars’ta Türk Tarih Kurumu tarafından, “93 Harbi'nden Millî Mücadele'ye Doğu Anadolu: İşgal, Mezalim v Kurtuluş” sempozyumu düzenlendi. Doğu Anadolu’daki mezalimin izleri gözler önüne serildi.
Kafkas Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, Ahmet Arslan Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşen sempozyum saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başladı. Sempozyumda Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanan 1914 yılında Erzurum’un Mahanda köyünde Ermeni çeteleri tarafından yaşatılan vahşetin köy sakinlerinin torunlarından alınan açıklamaların yer aldığı video gösterimi sunuldu.
Düzenlenen sempozyuma Kars Valisi ve Belediye Başkan Vekili Türker Öksüz, Kafkas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüsnü Kapu, Azerbaycan Kars Başkonsolosu Nuru Guliyev, İdare Mahkemesi Başkan Kerim Yonisoğlu, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, Emniyet Müdürü Yavuz Sağdıç, İl Jandarma Komutanı Albay Hıdır Ayçiçek, daire amirleri, davetliler ve öğrenciler katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Kafkas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüsnü Kapu, “Bizler Kars’ta yaşayanlar olarak 93 Harbinin bütün olumsuz sonuçlarını yakinen yaşayan bir kişiyiz, ailemizden d o dönemde şehit olanlar, dedelerimizden idam edilenler var. 93 harbinden sonra burası 42 yıl düşman işgalinde kaldı ve bu 42 yıl içerisinde ciddi, trajik sonuçlar ve süreçler yaşandı. Allah o süreçte şehit olan herkese rahmet eylesin.” dedi.
Geçen yıl 24 Nisan’da Arjantin’de 26 farklı yerde düzenlenen programların karşılığının olmadığını söyleyen Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, “Tabii anlatacak çok şey var gerçekten hüzünlü bir dönem, ne kadar anlatsak eksik kalır öyle söyleyeyim. Kendi arşivlerimiz olsun, canlı tanıkların şahitlikleri olsun çok hakikaten burada filmde de gördünüz psikolojimiz bozuluyor. Ne zaman bu konuları ansak? Fakat biz tarih kurumu olarak bu sene 92. yılımız, kurucumuz Atatürk'ün bize verdiği bir istikamet var o doğrultuda biz hakikatin ortaya çıkması için çalışıyoruz. Hatta kurumumuzun toplantı salonunda şöyle bir sözü var kurucumuzun; “Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız.” Dolayısıyla Türk Tarih Kurumu bugüne kadar hep hakikatin peşinde oldu. Tabii karşı taraf sürekli propagandayla, işi siyasete dökerek, algı oluşturarak bugüne kadar 100 yıldır bu davanın tabii İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra daha hızlanmıştır. Ne kadar haklı olduklarını, haksızlığa uğradıklarını, sürekli bunu söylüyorlar ama dediğim gibi hakikatin tarafıysanız daima hakikat güçlü çıkıyor. Onların propagandaları köpük mahiyetinde yani dünya da biliyor bugün biz ülke olarak dış politikamızda özellikle dünya barışının tesisinde, istikrarın devam ettirilmesinde herkesin özellikle aradığı bir ülkeyiz. Bunu son savaşta da gördük. Bizi bu tür şeylerle suçlayan devletler, özellikle Ermenilerin de arkasında yer alan devletler koşarak Türkiye'ye gelmişlerdi hatırlarsanız hem de en üst düzeyde. Dolayısıyla detay çok fazla olduğu için tek taraflı anlatılar, sürekli sürekli anlatılar, yani bir devlet, toplum bunu niçin yapar? 100 yıldır bu aynı şeyleri sürekli tekrarlıyorlar. Mesela geçen sene Latin Amerika'da bir ülkede Arjantin'de 24 Nisan'da 26 farklı yerde program yaptılar. Bu çalışmalarının çok etkili olduğunu söyleyemeyiz çünkü dediğimiz gibi hakikat her şeyden önemli. Yine Atatürk'ün şöyle bir sözü var; “Meseleleri, hadiselere göre değil, hakikati veçile mütalaa etmemiz gerekir” der. Bu işin hakikati neydi? Bu kadar detay, birçok olay olmuş bunları hocalarımız bugün anlatacaklar inşallah. Hakikati neydi? 800 seneden fazla beraber yaşamışsınız. Hiçbir olay olmamış, sonradan nasıl oluyorsa devletin en güçsüz olduğu bir dönemde savaştan mağlup olduğu, silahların bıraktığı dönemde biz böyle bir kendi vatandaşlarımıza üstelik mezalim uygulamışız. Hakikati olayın böyle olamaz yani bunu ne kadar anlatsanız da tarih olarak toptan baktığınız zaman bunun yanlış olduğunu görüyorsunuz.” diye konuştu.
Türkiye’nin dostluğunun ve komşuluğunun çok önemli olduğunu, 1926 yılında Ermenistan’da yaşanan depremde de Türkiye’nin yardımının bunun en iyi göstergesi olduğunu dile getiren Çetin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şimdi tabii bölgemizde özellikle çok büyük trajedilere sahne oldu. Şimdi hep kendi kayıplarından bahsediyorlar yani bu bölgede 40 bin civarında insanımız şehit oldu ve üstelik çok çeşitli işkencelere maruz kaldılar. 500’e yakın köy yok edildi. Bunların kayıtları elimizde var. Biz büyük devletiz. Dolayısıyla arşiviniz de çok sağlam, bu çetecilerin isimleri var hepsi. Hangi bölgede kimler bu cinayetleri işlemişler? Elimizde kaydı var. Fakat şunu söylemek istiyoruz; yani bu neden olabilir? Niçin bu kadar uzun süre aynı şeyleri tekrar edip duruyorlar? Yani bu kriminoloji ilminde, psikolojide özellikle yani suçlunun şöyle bir tavrı vardır; hep cinayet mahalline döner ve bu konuyu sürekli sürekli sürekli gündeme gelirir. Başka bir anlam veremiyoruz, açık söylemek gerekirse. Sonra bakın Türkiye'nin dostluğu, komşuluğu özellikle çok kıymetli. 1926 yılında yine devlet arşivlerinden rastladığım bir belgede Ermenistan'da ciddi bir deprem oluyor, hakikaten çok büyük bir zelzele. O günkü şartlar altında ülkemiz daha yeni kurulmuş, biz de yokluk içerisindeyiz, biz Ermenistan'a yine yardım yollamışız. Aynı şekilde Yunanlılara da İkinci Dünya Savaşı'nda o yokluk zamanlarımızda yine yardım yollamışız, insanlık davası olan bir milletiz. Mefkuresi olan bir milletiz. Bugün de mazlum milletlerin yardımına koşuyoruz. Bu eskiden de böyleydi şimdi de böyle. Dolayısıyla böyle bir milleti bu konuda suçlamak da gerçekten haksızlık oluyor. Tabii şunu da söylemek lazım; biz bunları niçin anlatmalıyız? Özellikle gençlerimize yeni nesle bu bilgiyi aktarmamız lazım. Şunu da unutmamak lazım; tarih geçmişte olmuş bitmiş şeylerden ibaret değildir. Tarih aslında bir akıştır, bir kesinti yoktur aslında, yeni eski kavramları üzerinden tarif edecek olursak “yeni” diye bir şey yoktur. Yeni eskinin üstüne yapılmış bir ilavedir. Dolayısıyla bunlar oldu bitti, bir daha olmaz, böyle bir rahatlığa kapılamayız. Bir daha olur, kesinlikle olur. Dolayısıyla bu bilinci canlı tutmamız lazım. Bir de maalesef algılar hep gerçeklerin önüne geçti. Haklı olduğunuzu sürekli söylemek bırakılıyorsunuz. İşte burası benimdir, tapunuz var sürekli söylüyorsunuz, tapunuzu gösteriyorsunuz. Bu noktaya getirilmeye çalışıyorlar ama hayır biz haklıyız. Dolayısıyla bunu özellikle yeni neslimize, çocuklarımıza da güzel anlatmak durumundayız.”
Açılış konuşmalarının ardından düzenlenen sempozyumda bölgedeki mezalimin ve işgalin izleri tekrar gün yüzüne çıktı. Sempozyumda; 1877- 1878 Osmanlı- Rus Savaşı, o dönemde imzalanan antlaşmaların tarihteki önemli sonuçları, Ermeni isyanlarının bölgede yaşayan Müslüman ve Gayrimüslim halk üzerindeki etkileri ve Millî Mücadele’ye kadar geçen süredeki askeri, siyasi, demografik ve sosyal açıdan analizleri geniş yelpazede masaya yatırıldı. Sempozyumda, o yıllarda Osmanlı tebaası olan Ermenilerin faaliyetleri, silahlanan Ermeni hareketlerinin bölgede yarattığı tehditler, Müslüman halkın içine girdiği zor durum, Doğu Anadolu’daki işgalin etkileri, bölgede meydana gelen göçler bilimsel gerçekler ışığında gözler önüne serildi.
(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA) / KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK
09.06.2023 00:51:50