Karabağ’da Ermenistan’ın İşlediği Savaş Suçları
KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK
Dr. İmbat Muğlu yazdı:
Savaş; ölümdür,kandır, zülümdür, insanlığın, doğanın ve binlerce canlının yok oluşudur. İnsanlık tarihinin en büyük utançlardan biridir savaş. Savaş nice hayatları yok ettiği gibi, milyonlarcasını ise açlığa, susuzluğa, sefalete sürüklemiştir. Savaş; Türkiye Cumhuriyeti 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hâli Kanunun 3-5'inci maddesinde: “Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askerî güç olmak üzere Devletin maddi ve manevi tüm güç ve kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Başka bir tanıma göre; Savaş veya harp; ülkeler, hükümetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen silahlı mücadeledir. Savaşlar genellikle dini, millî, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir. Kullanılan silahlara, amaçlara, taraflara ve gerçekleştiği yerlere göre farklı şekillerde adlandırılır: nükleer savaş, soğuk savaş, iç savaş, dini savaş (cihan, haçlı seferi), dünya savaşı, gerilla savaşı gibi.
Savaş, devletler arasındaki ve belirli bir yoğunluktaki silahlı çatışmalar veya silahlı güç kullanılması vasıtasıyla diğerlerine karşı üstünlük sağlaması olarak tanımlanabilir. Savaş suçu, askerî veya sivil, kişi veya kişilerin, savaş kanunları ihlâli için uluslararası ceza hukuku çerçevesinde cezalandırılabileceği suçtur. Bunlar özellikle, sivil halkın öldürülmesi, kötü muameleye tabi tutulması veya zorla çalıştırılması, savaş esirlerinin öldürülmesi ya da kötü muameleye tabi tutulması, rehinelerin öldürülmesi, kamu ve özel kişilerin mallarının yağmalanması, gereksiz yere şehirlerin yakılıp yıkılması gibi eylemleri kapsamaktadır.
Uluslararası suçlar, uluslararası toplumun huzurunu, düzenini bozan ve uluslararası toplumu bir bütün olarak mağdur eden eylemlerdir. Uluslararası suç ikiye ayrılmaktadır. Birincisi uluslararası hukuk suçları, ikincisi de diğer uluslararası suçlardır. Uluslararası suç kavramından bahsedebilmek için kesinlikle eylemin işlenişine devletin karışması veya suçu işleyenlerin mutlaka devlet organından olmaları gerekmemektedir. Uluslararası suçtan bahsedebilmek için sınır aşan boyutta olması gerekir. Ancak, bir devlet içinde gerçekleşen silahlı çatışmalarda gerçekleşen bazı eylemler de savaş suçu kabul edilmektedir. Bölgesel huzursuzluk gibi nedenlerle diğer devletlerin güvenliğini tehlike altına sokan eylemler de uluslararası nitelik taşımaktadır.
Savaş suçları Nürmberg Tüzüğü md. 6/b’de şu şekilde tanımlanmıştır:’İşgal altındaki bir ülkenin sivil nüfusunun veya böyle bir ülkede bulunan sivil nüfusun öldürülmesi; kötü muamele edilmesini veya köle olarak çalıştırılmak amacıyla veya diğer herhangi bir amaçla kullanılması; harp esirlerinin, denizdeki kimselerin öldürülmesi veya bunlara karşı muamele yapılması; rehinelerin öldürülmesi, devlete ait veya özel mala zarar verilmesini veya askeri zorunluluklarla bağdaşmayan zararı içine alan; fakat, bunlarla sınırlı olmayan harp kurallarının veya adetlerinin ihlal edilmesi. Düzenlemeden anlaşıldığı üzere, Nürmberg yargılamalarına göre, savaş suçlarında hem askerlerin, hem de sivillerin sorumlu tutulmaları mümkündür. 19. Yüzyıldan bugüne kadar yapılan antlaşma ve sözleşmelerde savaş suçu işleyen kişiler cezalandırılmak istenmiştir.
Buna göre, asker veya sivil insanlar, askeri çatışmalara ilişkin asker veya sivil insanlar, askeri çatışmalara ilişkin uluslararası hukuk kurallarına uymayan herkes, uymadıkları davranışlarından sorumlu olmakta ve savaş suçlusu olarak cezalandırılmaktadır. 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra işlenmiş savaş suçları davalarının görüşülmesi için Lahey’de Uluslararası Ceza Mahkemesi kuruldu. Savaş suçları tarih boyunca devlet yetkililerinin en çok işlediği ve çeşitli meşruiyet gerekçeleri sundukları suçların başında gelir. Yakın tarihimizde bir çok devlet ile yöneticileri savaş suçlarını işlemiş ve uluslararası hukuk çerçevesinde bir çoğu yargılanmış bir kısmı ise yargılanacaktır.
Ermenistan Devleti Şubat 1988’den beri Kafkasya’da Müslümanlara karşı yapmış olduğu zalimlikler ve hukuksuzluklar neticesinde savaş suçunu işlemektedir. Sovyetlerin dağılması ardından, Ermenistan Karabağ’da bulunan Kürtlere baskı ve zulüm yaparak Azerbaycan’a karşı bir tampon bölge oluşturmak istese de Kürtlerin çoğunlu Ermenilerin bu talebini karşılıksız bırakmıştır. Çok kısa bir süre sonra Erivan yönetimi tarafından Laçin, Kubatlı, Kelbecer ve Zengilan illerinde ki Kürtlerin %70 den fazlası Azerbaycan’a geri kalanı ise Rusya ve Ermenistan’a dağıtıldı. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ile birlikte bir çok toprağı peş peşe Ermeni ordularının eline geçti.
Ermeniler ele geçirdikleri her yerleşim alanlarında yaşayan sivil Müslümanlara ağır işkence,zulüm ve baskı yapıyorlardı. Uluslararası bir dergi olan ‘Economist, 1/9/93; Helsinki Watch Report, 1994’ sayısında Ermeniler tarafından alınan ‘Laçin Şehrinden 15.000 Kürt’ten temizlendi’ soykırımını haber yaparak Ermenilerin yaptığı soykırım ve zulmünü dünyaya duyurmuştu. 1993 Nisan’ında Ermeniler, Kürtlerin nüfus olarak en kalabalık yaşadığı Kelbajar şehrine saldırdılar. Ermenistan’dan gelen yoğun bombardımanla Kelbajar topa tutuldu ve Karabağ’dan gelen birlikler ve ABD’den gelen Ermeni gönüllüler tarafından ele geçirildi. Yaklaşık 100.000 mülteciye ev sahipliği yapan Kelbajar halkı, ölümden kurtulmak için 3.700 metre yükseklikteki Murov Dağı’na kaçmak zorunda kaldı.
New York Times’ın bir muhabiri, Kelbajar’daki gaddarlıklara tanık olan birkaç batılıdan biriydi. (New York Times, 4.7.93). Uluslararası Kızıl Haç, kaçan 15.000 sivilin kar altında hayatını yitirdiğini hesapladı. Ermeniler mültecileri bombaladılar, kurtarma ve boşaltma araçlarına saldırdılar, sıradan sivilleri pusuya düşürüp öldürdüler. (New York Times, 4.7.93; Kurdish Life, 9/1994; 13/1995; 18/1996). Ermenistan askerleri ve çeteleri 1992 yılında 25 Şubatı 26 Şubat'a bağlayan gece Hocalı kasabasında savunmasız durumdaki 106'sı kadın, 70'i yaşlı, 63'ü çocuk 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Katliamdan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu, Ermeni güçleri 1275 kişiyi esir aldı, bunların 150'sinden hala haber alınamadı. Ermeni gazeteci Berain Siraelyan, Fransız “Katolik-Ecclesia” dergisinde şöyle yazmıştır:“Hocalı’yı gözlerimle gördüm. Ben toprak uğruna yapılan savaşların bu tarzda yürütülmesinden yana değilim.
Karın üzerinde üst üste istiflenmiş sahipsiz, kimsesiz cesetlerden korktum… Bu kan için Azerbaycan tarafının, yarınki kuşakların sessiz kalmayacaklarını düşünerek korktum… Bugün Ruslar bizim yanımızda. Ya yarın? Yarın biz yalnız kalabiliriz...”Öte yandan, Hocalı Katliamı’nın vahşetini bizzat yaşayan, gören Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, o gün yaşananları şöyle aktarır:“Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı Kasabası’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azerbaycanlı ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı.
Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu.” Hocalı soykırımıyla ilgili dünya basınında yer alan haberlerden birkaçını ise şöyle sıralayabiliriz: “Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmiştir.” Sunday Times gazetesi (Londra), 1 Mart 1992. “Ermeniler Ağdam’a doğru giden orduyu kurşun yağmuruna tutmuştur. Azerbaycanlılar 1.200 kadar ceset saymış.
Lübnanlı kameraman, ülkesinin zengin Ermeni Taşnak lobisinin Karabağ’a silah ve asker gönderdiğini onaylamıştır.” Financial Times gazetesi (Londra), 9 Mart 1992. ”Birçok insan çirkin hâle getirilmiş, masum kızın sadece kafası kalmış.” Times gazetesi (Londra), 4 Mart 1992. “Video-kamera kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Bir kadının yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi soyulmuştu.” İzvestiya gazetesi (Moskova), 4 Mart 1992. “Ağdam’da bulunan yabancı gazeteciler Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları çıkarılmış 3 kişi görmüşlerdir.” Le Monde gazetesi (Paris), 14 Mart 1992. “Binbaşı Leonid Kravets: Ben şahsen tepede yüz civarında ceset gördüm.
Bir erkek çocuğun kafası yok idi. Her tarafta acımasızca öldürülmüş kadın, çocuk ve ihtiyar vardı.” (Moskova), 13 Mart 1992. 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde Hocalı’da gerçekleşen olaylar; silahsız ve savunmasız sivillerin Ermeni askerler tarafından öldürülmesi bakımından ‘insanlığa karşı suç’’ ve ‘’savaş suçu’’ niteliğindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 22 Nisan 2010 tarihli kararında, Hocalı'da yaşananlar, savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylemler olarak görülüyor. Bugüne kadar 15 ülkenin parlamentosu ve ABD'nin 16 eyaletinin meclisi Hocalı'da yaşananları kınayan ve soykırım olarak gören kararları kabul etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamı’nı Dağlık Karabağ Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak niteledi. Azerbaycan Parlamentosu katliamın "soykırım" olduğunu ilan etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü, sivil ölümlerden Karabağ Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu belirtti. Azeri güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere ateş açtığına dair argümanı destekleyen herhangi delilin içermediğini ifade etti. Azerbaycan; yaklaşık 30 yıl önce Ermenistan tarafında işgal edilmiş topraklarını 44 gün süren ikinci Karabağ Savaşı ile geri almıştır. Ermenistan’ın Karabağ’ı işgali sırasında toplamda 20 bin civarında Azerbaycanlı şehit olurken, 100 binden fazla kişi yaralandı. Sivillere yönelik de yapılan saldırılar neticesinde günümüze kadar toplam mülteci ve göçmen sayısı da 1,5 milyon kişiyi aşmış durumda.
Bölgedeki sivil halkın kullandığı altyapı ve kurumlara yönelik tahribatlar neticesinde ise 7 bin devlet dairesi, 750 okul, 680 tıp merkezi ve 1 milyondan hektardan fazla tarım bölgesi zarar gördü.Ermenistan ordusu, Azerbaycan Türklerine ait tarihi coğrafyada yer alan kültürel varlıklara da zarar verirken, toplam 950 kütüphane, 44 mabet ve 9 mescit tahrip ederek kullanılamaz hale getirmiş. Uluslararası hukuku da hiçe sayarak işgalini sürdüren Ermenistan’ın bölgede yarattığı maddi kaybın ise toplamda 320 milyar doları aştığı tahmin ediliyor. 44 gün süren savaş, Ermenistan, sivil yerleşim yerlerini özellikle hedef almıştır. Korku ve yıldırma yolu ile Azerbaycan halkının direniş iradesi kırılmaya çalışılmıştır. Misket bombası gibi hedef gözetmeyen yasak silahların kullanıldığı tespit edilmiştir.
Ermenistan bu savaşta saldırıları sadece askeri hedeflere yönelik değil, sıklıkla sivil yerleşim alanları hedef almıştır. Ermenistan savaş alanından oldukça uzakta bulunan yerleşim yerlerini bile hedef almıştır. Bu saldırılar sırasında çocuk ve kadın dahil çok sayıda masum insan hayatını kaybetmiştir. Ermenistan silahlı kuvvetleri pazar yerlerini, ambulansları, okulları ve mezarlıkları vurmuş; elektrik, su, doğal gaz, iletişim gibi altyapı tesislerini hedeflemiştir. Ermenistan'ın sivillere yönelik saldırıları, kasten sivil halka yönelik veya çatışmalara doğrudan taraf olmayan sivillere karşı saldırılar gerçekleştirmenin savaş suçu olduğunu düzenleyen Roma Statüsü'nün 8(b) maddesini açıkça ihlal etmektedir.
Benzer şekilde, Ermenistan'ın sağlık binalarına, ekipmanına ve personeline yönelik saldırıları da Birinci Cenevre Sözleşmesi'nin 35. maddesini ihlal etmektedir. Altyapı tesislerine yönelik saldırıları ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 24. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.Çatışmalarda kullanılan yöntemler kadar kullanılan silahlarında niteliği de hukuken önem arz etmektedir. 27-28 Ekim tarihlerinde Berde şehrine yapılan saldırının yasaklanmış silahlarla yapıldığı görülmüştür. Bu bağlamda, Berde’de misket bombası (cluster bomb) kullanıldığı ispatlanmıştır. B
erde’de bu türden bir silahın kullanıldığı İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tarafından da teyit edilmiştir.İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu heyetinin sahadaki bulgularla teyit ettiği üzere, Ermenistan’ı savaşa sürükleyen ve bu savaşı yöneten sivil ve asker yöneticiler, sivillere karşı işledikleri savaş suçlarından dolayı uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalı ve yol açtıkları zararlar tazmin edilmelidir.
BM Güvenlik Konseyinin harekete geçirilmesi için ivedilikle bir özel raportör atamalı, aynı şekilde Avrupa Konseyi de bu hususu gündemleştirmelidir. Sivil halkın hayat hakkının ihlal edilmesi aynı zamanda hem Ermenistan’ın hem de Azerbaycan’ın taraf oldukları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 2. maddesinin açık ihlalidir. Ayrıca, sivillere ve sivil altyapıya yönelik kasıtlı saldırılar, AİHS’nin 14. maddesinin de ihlali olarak kabul edilebilir.
Zira saldırılarda milliyet ve etnik kökene dayalı olarak ayrımcılık sureti ile Sözleşme’de koruma altına alınmış haklar ihlal edilmektedir. Sivil mülkiyete zarar verme, mülkiyetin kullanılmasının engellenmesi, AİHS I No.lu Ek Protokol’ün 1. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının da ihlalini oluşturmaktadır. Bu kadar çok belge, bilgi ve tanık ortada iken uluslararası hukuk mekanizmalarının Ermenistan hükümetine ve savaş suçlularına yönelik susmaları, uygulanması gereken yaptırımları devreye sokmamaları düşündürücüdür. SSCB’liğinin dağılması sonrası Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal eden Ermenistan’ın Hocalı başta olmak Dağlık Karabağ’da yaptığı soykırım, katliam, tahribat ve zulme karşılık derhal hesap vermelidir. Bizler soydaşlarımızın uğramış olduğu bu haksızlık karşısında uluslararası toplumdan suçluların cezalandırılmasını talep ediyoruz.
(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA) - KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK
10.05.2021 09:50:54