Sarıkamış Çırağanda Bir Düğün KOR SEYDALİ

Oktay Yavlal’ın, “Sarıkamış Çırağanda Bir Düğün KOR SEYDALİ” yazısı:

Sarıkamış Çırağanda Bir Düğün KOR SEYDALİ

KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Oktay Yavlal’ın, “Sarıkamış Çırağanda Bir Düğün KOR SEYDALİ” yazısı:

1970-1980 li yıllarda, Sarıkamış Belediye Düğün Salonunda düğün yapmakla, bugünkü şartlarda, Çırağan Sarayında düğün yapmak arasında pek fark yok gibiydi. Her gence orada düğün yapmak nasip olmazdı.

Düğün olduğu gün salon tepeden tırnağa süslenirdi. Büyük karpuz ve fener süsler, balonlar, gramofon kağıtları ve parlak pullu, fosforlu kağıtlarla salon harika bir havaya sokulurdu.

Her defasında balonlar ve süsler çocuklar ulaşamasın diye tavana doğru monte edilirdi. Ama düğün başladığında çocuklar bir şekilde onlara ulaşmanın mutlaka bir yolunu bulurlardı.

Masalara, tabaklarda çerez ve kurabiyeler koyulur, içecekler şişeler ile dizilirdi.

Salon tamamen dolduktan sonra, gelin ile damat kapıdan içeri girerlerdi. Sahnenin arkasında bir süre bekletilirlerdi.

Düğünlerimizin değişmez sunucusu Recep TÜMKAN abimizin anonsu ile gelin ve damat, Salonun içine doğru yürümeye başlarlardı.

Kapıdan itibaren her iki tarafta kadınlar ve genç kızlar, ellerindeki sahanların içinde ipli beyaz bakkal mumlarını yakarak, lambalar söndürülür, gelin ve damat yanan mumların altından (aç kapıyı bezirgan başı türküsü eşliğinde) salona giriş yaparlardı.

Gelin ile damat düğünün ilk açılış dansını yaparlardı. Artık düğün bütün ihtişamı ile başlamıştır.

Zurna ve Klarnette Kor SEYDALİ Amcamız, Akardiyon da Tamer ATAGÜN ve Cemal ATAGÜN, bataride NESİMİ SEZİK, para bozma ve pistten çocukları büyük bir hışımla kovarak, yere düşen paraları toplama işine de Deli ATO bakardı.

Misafirlerin isimleri tek tek anons edilerek “tek oyun” oynamaları için piste davet edilirlerdi. İsmi anons edilen misafir için bu çok önemliydi. Hem isimlerin anons edilmesinden çok büyük bir haz alınırdı, hem de kalkmayarak, biraz naz yapılır, ilgi ve alkış beklenirdi. Nazla,cilveyle neyse ki piste çıkılırdı. Anons edilenin oynarken karşısında ya hanımı ya kızı yada gelini olurdu. Piste çıkmakla bitmiyordu, oynayanlar ellerine gelen misafirler tarafından “KAĞIT PARA” verilmesini büyük bir özlemle beklerlerdi. Verilen paralar çalgıcılara gitmiş olsa bile, oynayanlar için bu büyük bir ŞEREF olarak görülürdü. Eğer oynayanlara rağbet fazlaysa, ellerine çok para veriliyorsa “KOR SEYDALİ Amcamız müziği olabildiğince uzatmaya çalışırdı. Yani hasılatı yüksek olan misafirlere bayağı bir torpil geçilirdi. Müzik bittikten sonra oynayanlar, paraları avuçlarının arasına alır, sahneye doğru getirir, çalgıcılara teslim ederlerdi. Yere düşen paralar için ATO devreye girerdi, fırlardı piste, çoluk-çocuk demeden her birini bir tarafa atarak asla kimseye beş kuruş kaptırmazdı.

Düğünün tam ortasında SEYDALİ amcanın mutlaka “ZURNASI” bozulurdu. Düğün sahibi gelip dolgun bir bahşiş verinceye kadar zurna çalmazdı.

Düğünlerde bazı davetliler vardı ki, onların oyun tarzları her düğünde aynıydı. Naci ÖĞÜN abimiz, Rızvan ÖZBEY hocamız, Kadir ÇİÇEKSİZ ağabeymizde eşleriyle beraber genelde Dağıstan Yaylalarına ait Çerkez oyunlarını çok güzel sunarlardı. Recep TÜMKAN ve kızkardeşi GÜLAÇ hanım, Azeri havalarını çok iyi oynarlardı. Mehmet ÖZTÜRKCAN ve eşi “Bu Gala Taşlı Gala”; ile başlar, “Olmaz Olmaz” ile tempo kazanır ve “Şeyh ŞAMİL” ile hızlanırlardı. Artık salonda alkış tufanı kopmaktaydı. Bu coşku ŞEYH ŞAMİLİN "Şamil Kafkas Dağlarının Hürriyet Güneşidir" diye başlayan şiiri ile zirvelere çıkardı.

Hızlanan müzikle beraber Recep TÜMKAN, NESİMİ, Tilki BURHAN, ÖLMÜŞ MURAT, ATO, VOLKAN, Yalçın GENÇ kendilerini piste atarlardı ve mest oluncaya kadar oynarlardı. İzleyenleri de mest ederlerdi. Oyunları ile misafirlere çok büyük bir keyif verirlerdi.

Nikaha geçilirdi. Nikah şahitlerinden biri genelde Allah Rahmet eylesin o dönemlerde uzun yıllar belediye başkanlığı da yapan saygın, seçkin ve örnek bir Sarıkamış beyefendisi olan “Cavit ARBAK” amcamızdır. Rahmetli CAVİT amca, nikah şahitliği için mikrofonu eline alırdı ve düğünle doğrudan alakası olmamasına rağmen büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK den başlayarak İsmet İNÖNÜ, Kazım KARABEKİR, Rauf ORBAY, Fevzi ÇAKMAK gibi Cumhuriyeti kuran bütün paşaları Rahmetle anar ve sonra nikah şahitlik imzasını atardı. Ruhu şad olsun. Vatan ve millet sevgisi takdire şayandı.

Nikah işlemi bittikten sonra takı törenine geçilirdi. Muhteşem bir takı takma yarışı olurdu. Tören sırasında takılan hediyeler mutlaka anons edilirdi. Dolayısı ile takıdan kimsenin sessiz-sedasız kaçma ve küçük hediye takma şansı yoktu. Bilezik, cumhuriyet altını veya büyük hediye takan ailelerin yürüyüşleri, havaları bile farklı olurdu.

O dönemlerde evlenen her çiftin evinde rahmetli “Cavit ARBAK” amcamızın düğün hediyesi olarak getirdiği mutlaka bir “gümüş şekerlik” veya “gümüş tepsi” vardır.

Takı töreninden sonra “tek oyun” dediğimiz oyunlara geçilirdi. Genelde yerel Azeri parçalar eşliğinde oyunlar oynanırdı. BU GALA DAŞLI GALA, NAZEY NAZEY , OLMAZ OLMAZ , KIZ DESMALIN GETİR , AY MENİM ARZU GIZIM, HOŞ GELİŞLER OLA, KÜRDÜN KIZI, DELİ KIZ SİNİN GELİYOR, ATA BARI gibi parçalar çalınarak, oyunlar oynanırdı.

Rahmetli CİNNİ MECİT amcamız, meşhur “KÜRDÜN KIZI” oyununu hemen hemen her katıldığı düğünde oynardı. Çok da beğenilirdi. Tek oyunlardan sonra genelde BAR dediğimiz halay havaları çalınırdı. Ritim çok ağır başlardı. Bar başını NESİMİ abi kimseye kaptırmazdı. Bar üçayak dediğimiz tarzda genellikle ARAS ARAS, BU TEPE KUMLU TEPE, LURGE LURGE, JANDARMA, KAĞIZMANA ISMARLADIM, DIGİMELLİ gibi türküler ile başlardı. Müzik ritmi hızlanarak öyle bir hal alırdı ki, akardiyon, klarnet ve oynayanlar arasında sanki bir ritim ve hız yarışı başlardı. Artık SEYDALİ amcamız ritime yetişmek için zorlanmaktadır. Vücudunun bütün uzuvları, bu dakikalarda hareket halindedir. Zurnanın ucunda o anlarda müthiş bir SÜMÜK sarfiyatı vardır. Bar başını çeken NESİMİ abi yorulmuştur. Kafası titremeye başladımı bu bir yorgunluk ifadesiydi. Ama bu yorgunluğa rağmen halay başını bırakmamakta inat ederdi. Neyse ki SEYDALİ amcanın nefesinin bitmesi onunda işine yarardı. Çalgıcılar ve oynayanlar terlemiştir, seyredenlerde alkışlamaktan bitkin düşmüşlerdir. Böylesi anlarda zorunluluktan dolayı mutlaka bir dans havası çalınırdı. Yeni kuşak Sarıkamışlı kardeşlerimize 30-35 yıl önceki Sarıkamış düğünlerinde büyüklerimizin dansa kalktığını anlattığımızda, inanmıyorlar. O dönemi yaşayan herkes böyle olduğunu çok iyi bilirler.

Birde düğünlerimizin davetsiz misafirleri olurdu. Düğün salonunun kapısında bekleyen zabıta memuru JİLET KAZIM veya zabıta ABDULLAH abiyi geçebilen davetsiz genç misafirler, çok zorda olsa büyük bir mücadele ile düğün evinden içeri girerlerdi. Kapı girişinin biraz ilerisinde merdivenlerin üst tarafında ayakta beklerlerdi. Bunların düğünle, müzikle pek ilgileri yoktu. Bunlar platonik aşk yaşayan ve çaktırmadan seven gençlerdir. Onlar genelde her düğünde uzaktan bakışları ile kestikleri bir kıza mutlaka aşık olurlardı. Eğer kızda kazara merdivenlere doğru bakmışsa, hiç şansı kalmadı demektir.

Düğün sahibi tedirgin bir ifadeyle sağa sola bakıyorsa, SEYDALİ amcamız akardiyonun çantasına doldurulan paraların başına bir şey gelmesin diye gözü hep ATO daysa, çocuklar arasında balon ve süsleri koparma kargaşası

yaşanıyorsa, saygın birkaç aile giyinmeye başlamışsa, düğünün sonu geldi demektir.

Çok istemiş olmama rağmen düğünümü SARIKAMIS ÇIRAĞANDA yapmak nasip olmamıştır.

Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine (böylemi derlerdi)

Sevgi ve saygılarımla

(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA) / KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

 


18.11.2019 23:08:00