KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koronavirüs değerlendirme toplantısı sonrası millete sesleniş konuşması
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koronavirüs değerlendirme toplantısı sonrası millete sesleniş konuşması
KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında Çanakkale Deniz Zaferimizin 105’inci yıl dönümünde aziz şehitlerimizi bir kez daha hürmetle yâd ediyorum.
Bu vesileyle asırlardır ülkemizin bağımsızlığı için canlarını feda eden bütün şühedaya, terörle mücadelede, 15 Temmuz’da ve sınır ötesi harekâtlarımızda şehit düşen tüm güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Çanakkale Savaşlarının muzaffer kumandanı, İstiklal Savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına da burada rahmetle anıyorum.
Rabbim şehitlerimizin makamlarını âli, mekânlarını cennet eylesin.
Rabbim bizi şehitlerimizin kutlu yolundan ayırmasın.
İnsanlık tarihi boyunca her dönemde salgın hastalıklar ve tabii felaketler çok ciddi can kayıplarına yol açmıştır.
Tarih kitaplarında, Avrupa nüfusunun üçte biri ile üçte ikisi arasında bir bölümünün ölümüyle sonuçlanan salgın hastalıklardan söz ediliyor.
Aynı şekilde kendi tarihimizde de, İstanbul nüfusunun yarısına yakınının hayatını kaybettiği salgınlarla ilgili bilgilere rastlıyoruz.
Dünyada ağır sonuçları olan salgınlar, aynı zamanda büyük siyasi, sosyal, ekonomik dönüşümlerin de tetikleyicisi olmuştur.
Osmanlının Avrupa’yı fethi ve Rönesans başta olmak üzere, insanlık tarihine damga vuran pek çok hadisede, bu sürecin izlerini görmek mümkündür.
Yakın zamanda da dünyamız, 2002 yılında SARS ve 2012 yılında MERS adı verilen salgın hastalıklarla mücadele etmişti.
Ayrıca dünyamız, 2009 yılındaki domuz gribi, 2014’teki Ebola salgını, 2016’taki Zika virüsü gibi tehditlerle yüzleşmişti.
Koruyucu sağlık ve tedavi hizmetleri ile ilaç sektöründe yaşanan gelişmeler, virüs salgınlarının eskisi kadar büyük can kayıplarına yol açmasının önüne geçmektedir.
Nitekim, şu anda dünyada insan ölümlerine yol açan hastalıklar arasında, bu tür salgınların payı oldukça düşüktür.
Ancak, önüne geçilmediği takdirde, salgın hastalıkların kitlesel ölümlere yol açma tehlikesi hala vardır.
Bunun için de her türlü salgın hastalığa karşı hızlı ve etkin önlemler alınması gerekiyor.
Son aylarda hep birlikte şahit olduğumuz gelişmeleri bu perspektiften değerlendiriyoruz.
Yaşadığımız sürecin insanlık üzerinde ne gibi sonuçlar ortaya çıkartacağını henüz bilemiyoruz.
Sanayileşme, ardından gelen teknoloji ve bilgi devrimleri ile şekillenen bugünkü dünyanın nasıl bir geleceğe evrileceğini kestirmek zordur.
Ancak, artık hiçbir şeyin eskisi gibi gitmeyeceği, gidemeyeceği de açıkça ortadadır.
Küresel ekonomik, siyasi ve sosyal düzende köklü değişiklikler yaşanması muhtemel yeni bir döneme giriyoruz.
Türkiye’nin, bu fotoğraf içinde avantajlı bir yerde durduğuna inanıyorum.
Özellikle, son 17 yılda ülkemizin temel hizmet alanlarında ve altyapısında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm sayesinde, hamdolsun Türkiye, bu sürece olabilecek en hazırlıklı şekilde yakalanmıştır.
Ülkemizin uyguladığı dengeli politikalar, bir yandan özel sektörün üretim gücünü desteklerken, diğer yandan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlardaki hizmetlerin kamu garantisiyle kesintisiz sürmesini sağlamıştır.
Batı ülkeleri ise yıllarca tüm temel kamu hizmetlerini, görünüşte özel sektöre terk ederek, ama aslında başından savarak, vatandaşını adeta sahipsiz bırakmıştır.
Daha düne kadar liberalizmin en hararetli savunucusu olan kimi Avrupa ülkeleri, bugün hastaneleri ve diğer kimi temel hizmet kurumlarını devletleştirmeye başladı.
İnsan hakları savunuculuğunu kimseye bırakmayan kimi ülkelerin de, salgını kendi haline bırakarak, “ölen ölür, kalan sağlar ile devam ederiz” anlayışıyla hareket ettiğini görüyoruz.
Kriz derinleştikçe, bu tür tartışmalar da artacaktır.
Yaşadığımız süreci, gerisindeki bu derin arka planı ve belirsiz geleceği göz önünde bulundurarak değerlendirmemiz gerekiyor.
Bir yandan önümüzdeki sorunun çözümü için gayret edecek, diğer yandan da geleceğimizi en güçlü şekilde inşa etmenin mücadelesini vereceğiz.
Bunun için, büyük ve güçlü Türkiye hedefimize, 2053 ve 2071 vizyonlarımıza olan bağlılığımızı artırarak hep birlikte daha çok çalışacağız.
Dünyanın yöneldiği istikamette önceden mesafe kat etmiş bir ülke olarak, inşallah 21’inci asrı Türkiye’nin asrı haline getireceğiz.
Bilindiği gibi, YENİ KORONAVİRÜS veya KOVİD-19 hastalığı, ilk olarak 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Vuhan şehrinde tespit edildi.
Ocak ayının birinci yarısında, hastalığın tam teşhisinin konmasının ardından ilk ölüm haberi de geldi.
Hemen ardından hastalık Tayland, Japonya ve Amerika’da da görüldü.
Ocak ayının son haftasında Çin yönetimi Vuhan’dan başlayarak, virüsün görüldüğü şehirleri karantinaya almaya başladı.
KOVİD-19, Avrupa’da ilk olarak 27 Ocak’ta Fransa’da tespit edildi.
Dünya Sağlık Örgütü, Ocak ayının sonunda acil durum ilan etmeye karar verdi.
Şubat ayı başında Çin’de ölümler hızla artarken; Avustralya, Kanada, Almanya, Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri, Vietnam, Filipinler gibi ülkelerden yeni vaka haberleri geldi.
Yolcu gemilerinden sınır kapılarına, uçaklardan trenlere kadar tüm ulaşım araçlarında karantina tedbirleri yaygınlaştırılmaya başlandı.
Şubat’ın 10’una gelindiğinde, KOVİD-19 teşhisi konanların sayısı 40 bini geçerken, ölenlerin sayısı bine yaklaştı ve SARS salgınındaki can kaybını geride bıraktı.
Filipinler, Japonya, Fransa, Güney Kore gibi, Çin dışındaki ülkelerde de ölümlerin başlamasıyla, salgının dünya çapındaki faturası ağırlaştı.
Şubat’ın üçüncü haftasında, İran’da ve hemen ardından İtalya’da virüs salgınının hızla yayıldığı görüldü.
Şubat’ın son haftasında virüs, Güney Asya’dan Kuzey Avrupa’ya kadar geniş bir alanı etkisi altına almıştı.
Suudi Arabistan, 27 Şubat itibariyle umre ziyaretlerini askıya aldığını açıkladı.
Mart’ın ilk haftasında İran’daki, ikinci haftasında ise İtalya’daki ölümler dikkat çekici düzeyde arttı.
Dünya Sağlık Örgütü, 11 Mart’ta dünya çapında KORONAVİRÜS PANDEMİSİ, yani salgın ilan etti.
Pek çok ülke, havayolu ulaşımı başta olmak üzere sınırlarını insan trafiğine kapatmaya yönelik tedbirler aldı.
Aynı şekilde, insanların günlük hayatlarında evlerinde kalmalarını sağlamaya yönelik pek çok önlem açıklandı.
Bugün itibariyle, dünyada KOVİD-19 hastalığı teşhis edilen kişi sayısı 200 bine, bu hastalıktan dolayı ölen kişi sayısı ise 8 bine yaklaşmıştır.
Hastalık teşhisi konanlardan 80 bini iyileşirken, kalanlarının tedavisi sürmektedir.
Her ülke, KOVİD-19 tehdidine karşı farklı tedbirlerle mücadele etmektedir.
Kimi hızla sınırlarını kapatıp sıkı karantina yöntemlerine başvururken, kimileri de hastalığın serbestçe seyrine izin vererek doğal bağışıklık sistemini harekete geçirmeyi tercih etmektedir.
Türkiye, en başından itibaren bu hastalıkla ilgili gelişmeleri yakından izlemiş, tedbirlerini de süratle alarak hayata geçirmiştir.
Henüz işin çok başında, 6 Ocak’ta Sağlık Bakanlığımız bünyesinde bir operasyon merkezi, 10 Ocak’ta da Bilim Kurulu oluşturarak, gelişmeleri anbean takibe aldık.
14 Ocak’ta KOVİD-19 Hastalığı Rehberinin ilk versiyonunu hazırlayarak, konuyla ilgili herkesi, teşhisten tedaviye kadar tüm süreçlerle ilgili bilgilendirdik.
20 Ocak’tan itibaren, hastalığın görüldüğü Çin’in Vuhan şehri, Honkong, Hindistan, Endonezya, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland, Tayvan, Amerika, Rusya ve Vietnam’dan gelen tüm yolcuları, ülkemize girişte taramadan geçirmeye başladık.
YÖK’ten ve 12 üniversiteden akademisyenlerin katılımıyla oluşturulan Bilim Kurulumuzun belirlediği tedbirlerin ilgili kurumlar tarafından süratle hayata geçirilmesini temin ettik.
27 Ocak’ta, Dışişleri Bakanlığımız seyahat uyarılarını yayınlamaya başladı.
1 Şubat’ta, Dışişleri, Sağlık ve Milli Savunma Bakanlıklarımızın işbirliğiyle, Çin’in Vuhan kentindeki vatandaşlarımızı askeri bir uçakla ülkemize getirerek karantinaya aldık.
Karantina sonunda bu yolculardan hiçbirinde, hamdolsun, virüs çıkmadı.
Riskli bölgelere yapılan tüm uçuşlarda, yolcuların termal kamerayla taranması ve uçakta bilgilendirilmesi işlemine geçtik.
3 Şubat’ta, Çin’e olan tüm uçuşları durdurduk.
Bu tarihten sonra da aşamalı olarak önlemleri genişlettik.
23 Şubat’ta hastalığın ortaya çıktığı ve yayılmaya başladığı İran’dan ülkemize olan tüm hava, kara ve demiryolu geçişlerini kapattık.
27 Şubat’ta İran, Irak ve Gürcistan’la olan 8 sınır kapımızda Sahra Hastaneleri kurduk.
29 Şubat’ta İtalya ile ülkemiz arasındaki tüm yolcu trafiğini durdurduk.
2 Mart’ta, umreden dönen herkesin sağlık muayenesinden geçirilmesini kararlaştırdık ve vatandaşlarımıza 14 günlük karantina kuralına uymalarını tavsiye ettik.
6 Mart’ta, son 14 gün içerisinde İtalya’da bulunan yabancı uyrukluların ülkemize girişini yasakladık, ülkemiz vatandaşları için de 14 günlük evde karantina zorunluluğu getirdik.
10 Mart’ta, Sağlık Bakanımız, ülkemizde ilk defa, Avrupa’dan gelen bir vatandaşımızda KOVİD-19 testinin pozitif çıktığı bilgisini kamuoyuyla paylaştı.
12 Mart’ta, şahsımın başkanlığında yapılan toplantıda, oldukça önemli tedbirler alarak, hemen uygulamaya geçirdik.
Bunlar arasında, okulların tatil edilmesi ve uzaktan eğitime geçilmesi, kamu çalışanlarının yurt dışı görevlerinin ertelenmesi, spor müsabakalarının seyircisiz oynanması gibi hususlar da yer alıyordu.
Altyapısı uygun Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerimizi, dezenfektan ve cerrahi maske üretimi yapabilecek hale getirdik.
Uzaktan eğitimi, hem internet, hem televizyon aracılığıyla vererek, tüm çocuklarımızın erişebilmesine imkân sağladık.
Haziran ayında yapılacak Liselere Geçiş Sınavı ve üniversiteye giriş sınavının soru hazırlıkları da, tatil süreleri göz önünde bulundurularak yapılacaktır.
Gelişmelere göre, bu sınavları da ileri bir tarihe ertelemeyi gündemimize alabiliriz.
13 Mart’ta, ülkemizdeki vaka sayısı 5’e çıktı.
Aynı gün, yine şahsımın başkanlığında yapılan kapsamlı bir toplantıda yeni kararlar aldık.
Almanya, Fransa ve İspanya dâhil 9 Avrupa ülkesi ile olan havayolu ulaşımını durdurduk.
Hastanelere ziyaretçi sınırlaması getirdik.
Kamuda çalışan hamilelere, süt izninde olanlara, engellilere ve 60 yaş üzeri personele 12 gün idari izin verdik.
Özel kreşleri, gündüz bakımevlerini, özel çocuk kulüplerini tatil ettik.
Kışlalardaki askerlerin çarşı izinlerini durdurduk.
Ceza-infaz kurumlarındaki görüşler ile nakillere ara verdik.
Acil olmayan duruşmaların ve diğer adli işlemlerin ertelenmesinin yolunu açtık.
Kültür-sanat faaliyetlerini Nisan sonuna kadar erteledik.
İlaçları rapora bağlı yaşlıların ve kronik hastalığı olanların, rapor süresi bitiminde hastaneye gitmeden ilaçlarını almaya devam edebilmelerine imkan tanıdık.
Nisan ayı sonuna kadar programlanan tüm ulusal ve uluslararası bilimsel faaliyetleri, açık-kapalı toplantıları, kongreleri, konferansları, askeri tatbikatları, bedelli askerlik celplerini tehir ettik.
İhracatçılarımızın alınan önlemlerden etkilenmemesi için, gümrük kapılarında gereken her türlü tedbiri aldık.
Salgının yaygın olduğu İran üzerinden yapılan Orta Asya ihracatlarının TIR güzergâhlarını Gürcistan ve Azerbaycan’a yönlendirdik.
Bakü-Tiflis-Kars demiryolundan yapılan seferleri günlük 2 bin 500 tondan 6 bin tona çıkartacak çalışmaları başlattık.
İtalya ve Fransa’ya yapılan Ro-Ro seferlerini, insan teması olmaksızın gerçekleşir hale getirdik.
Vatandaşlarımıza fahiş fiyatlarla mal satmaya çalışan firmalara yönelik denetimleri yoğunlaştırdık ve cezai müeyyideleri etkinleştirdik.
İş dünyasıyla, ortaya çıkan yeni durum karşısında alınabilecek tedbirleri sürekli istişare ettik ve çözümleri hızla hayata geçirdik.
14 Mart’ta, umreden dönen bir vatandaşımız yeni vaka olarak kayıtlara geçti.
15 Mart’ta, umreden dönen vatandaşlarımızın, öğrenci yurtlarında karantinaya alınması uygulamasını başlattık.
Sadece Ankara ve Konya’da, umreden dönen 10 bin 330 vatandaşımızı karantinaya aldık.
Bar, gazino, gece kulübü gibi eğlence yerleri ile müze ve kütüphanelerin faaliyetlerini durdurduk.
Aynı gün, Avrupa’dan ve Amerika’dan gelen yeni vakaların belirlenmesiyle KOVİD-19 teşhisi konan hasta sayısı 18’e ulaştı.
16 Mart’ta uçuşların durdurulduğu ülkelerden gelen her vatandaşımızın 14 gün karantinada tutulmasını kararlaştırdık.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, Cuma namazlarının ve vakit namazlarının cemaatle kılınmayacağını, herkesin namazını evinde veya isterse camide ferdi olarak eda edebileceğini açıkladı.
Böylece, yaşları sebebiyle en yüksek risk grubunda bulunan cami cemaatinin korunması konusunda önemli bir adım atmış olduk.
İnsanların toplu olarak bulunduğu kahvehane, kafe, sinema, tiyatro, konser salonu, düğün salonu, hamam, spor salonu, internet kafe, kapalı çocuk oyun alanı, taziye evi gibi mekanların da faaliyetlerine geçici süreyle ara vermesini kararlaştırdık.
Genel kurullar ve eğitim çalışmaları gibi insanların zorunlu olarak bir araya geldiği faaliyetleri de erteledik.
Hızlı sonuç veren KOVİD-19 testlerinin yapıldığı laboratuvar sayısının 4’ten 16’ya çıkartılmasına karar verdik.
17 Mart’ta İngiltere ve Suudi Arabistan’ın da aralarında bulunduğu 6 ülkenin daha ilavesiyle, uçuş yasağı koyduğumuz ülke sayısı 20’ye ulaştı.
Sağlık Bakanımız da, KOVİD-19 teşhisi konulan kişi sayısının 47’ye yükseldiğini kamuoyuyla paylaştı.
Dün itibariyle KOVİD-19 teşhisi konan hastalarımızın sayısı 98’e çıkarken, maalesef 89 yaşında bir vatandaşımızı da kaybettik.
Bu süreçte Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklar olarak aldığımız tedbirlere destek veren, ikazlara riayet eden, meseleye ahlaklı ve vicdanlı bir şekilde yaklaşan herkese şükranlarımızı sunuyoruz.
Elbette bu süreçte, adeta virüs ülkemize gelmekte niye geç kaldı diye dizlerini dövenler, yalan haberlerle milletimizin moralini bozmaya, kaos çıkarmaya çalışanlar da çıktı.
Ama milletimizle birlikte, ülkemize yönelik her saldırıyı nasıl dirayet ve kararlılıkla göğüslemişsek, bu sıkıntıyı da aynı şekilde karşıladık.
Ellerini ovuşturarak bu virüsün ülkemizi esir almasını bekleyen muhterislere aradıkları fırsatı vermedik, vermeyeceğiz.
Hem güvenlik güçlerimiz, hem adalet teşkilatımız, hem de milletimiz bu tür provokasyonlara karşı teyakkuz halindedir.
Hep söylediğimiz gibi Türkiye’nin en büyük gücü birliğidir, beraberliğidir, kardeşliğidir.
Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle, bu sıkıntılı süreci de, bırakınız tökezlemeyi veya yıkılmayı, daha da güçlenerek atlatacağımıza tüm kalbimle inanıyorum.
Biz “ÖNCE İNSAN” diyen bir medeniyetin, “İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN” diyen bir kültürün mensuplarıyız.
Bunun için aldığımız her tedbir, insanlarımızın hayatını ve geleceğini korumaya yöneliktir.
Bu tür hastalıklar, pek çok insanın farkında olmadan virüse maruz kalması ve yine farkında olmadan virüsü başkalarına bulaştırmasıyla yayılıyor.
Sağlıklı insanlar hastalığı rahatça atlatırken, herhangi bir rahatsızlığı olan, bağışıklık sistemi zayıf kişiler ölümcül sonuçlarla karşı karşıya kalabiliyor.
Henüz aşısı ve kesin tedavisi olmayan bu hastalıktan en iyi korunma yolu, virüsün bulaşmasını engellemektir.
Alınan ve tavsiye edilen tedbirlerin tamamı, hem kendimizin, hem de diğer insanların sağlığını koruma amaçlıdır.
KOVİD-19 hastalığından en iyi korunma yöntemi, herkesin kendi kendine alacağı tedbirlerdir.
Hiç kimse, bencilliği veya özensizliği sebebiyle, tüm toplumun sağlığını tehlikeye atma hakkına sahip değildir.
Toplumun tamamının sağlığı ve huzuru için bireyler olarak her birimizin fedakârlıkta bulunma sorumluluğu vardır.
Dünyadaki diğer ülkeler gibi Türkiye’deki tedbirler de, salgın riski ortadan kalkana kadar geçici olarak uygulanacaktır.
Açıklanan tedbirlere hep birlikte hassasiyetle riayet edersek, evde kalma süresini 3 haftayla sınırlı tutabiliriz.
Bu süreçte en çok hassasiyet göstermemiz gereken husus, bireysel temizliğimize ve diğer insanlarla olan mesafemize dikkat etmektir.
Bilim insanları, KOVİD-19 virüsüne karşı en etkili tedbirin temizlik olduğu konusunda hemfikirdir.
Hem inancımızda, hem kültürümüzde, kalp temizliği yanında vücut temizliği, hane temizliği, çevre temizliği de çok büyük önem taşır.
Temizliğin imandan geldiği öğüdüne uygun şekilde, günde 5 vakit elini, yüzünü, ağzını-burnunu, kollarını, başını, ayaklarını yıkayan kişi, İslami olarak da, tıbbi olarak da en ideal temizliği yapan kişidir.
Kültürümüzde musafahalaşmak, sarılmak, küçüklerin yüzlerinden, büyüklerin ellerinden öpmek elbette önemli bir yer tutar.
Zira sevgisini dokunarak göstermeyi seven bir milletiz.
Ancak, yaşadığımız süreç, bir müddet buna ara vermemizi gerektiriyor.
Salgın tehlikesi tamamen ortadan kalkana kadar, sevgimizi yüreğimizle göstermekle ve dilimizle ifade etmekle yetineceğiz.
Peygamber Efendimiz, “VEBA OLAN YERE GİDİLMEMESİNİ, VEBA OLAN YERDEN DE ÇIKILMAMASINI” tavsiye ediyor.
Bugün bize düşen de, Hadis-i Şerife uygun şekilde, KOVİD-19 virüsünün bulaşma ihtimali olan yerlerden uzak durmak, virüse maruz kalmışsak da iyileşene kadar diğer insanlarla teması kesmektir.
Hazreti Ömer, Şam’a gitmek üzere yola çıkacakken, orada bir salgın hastalık başladığının haberini alıyor ve yolculuktan vazgeçiyor.
Bunun üzerine sahabeden birisi Hazreti Ömer’e, “ALLAH’IN KADERİNDEN Mİ KAÇIYORSUN” diye soruyor.
Hazreti Ömer’in bu soruya cevabı, “EVET, ALLAH’IN KADERİNDEN YİNE ALLAH’IN KADERİNE KAÇIYORUZ” şeklinde olur.
Bugün bize düşen görev de, gereken her türlü tedbiri alarak, takdiri Allah’a bırakmaktır.
İşte bu anlayışla, ülkemizin de maruz kaldığı bu virüs tehdidinin en kısa sürede bertaraf edilmesi için devlet olarak tüm imkânlarımızı seferber ettik.
Bu süreçte en büyük görev, fert fert milletimize düşüyor.
Milletimin her bir ferdinden ricam, KOVİD-19 tehdidi geçene kadar, mümkün olduğu kadar evlerinden çıkmamalarıdır.
Kontrol altında tutamayacağımız her türlü temas, bizi virüs taşıyıcısı haline getirebilir.
Kendimiz zarar görmesek de, taşıdığımız virüsü, Allah muhafaza, sevdiklerimize bulaştırarak, hastalanmalarına, hatta ölümlerine yol açabiliriz.
Sosyal mesafeyi ne kadar korur ve sosyal hareketliliği ne kadar azaltırsak, virüsün yayılma hızını, dolayısıyla yol açtığı tehdidi o derece düşürürüz.
Toplu ulaşım araçları ve kapalı mekânlar başta olmak üzere, insanların çok yakın mesafede bulundukları, ortak kullanıma açık her yer, virüsün potansiyel yayılma alanlarıdır.
Herhangi bir şekilde virüse maruz kalmış tek bir kişinin, ikazları dinlemeyip, gereksiz yere dışarıda dolaşması halinde, gün içinde yüzlerce kişiye bunu bulaştırma ihtimali vardır.
Hâlbuki vakit, gönlümüzce gezme değil; tedbir, tefekkür, tevekkül, okuma, dinginlik vaktidir.
Vakit; yapabileceğimiz her şeyi evimizden yapma, dış dünya ile fiziki irtibatımızı asgariye indirme vaktidir.
Vakit; sevdiklerimiz başta olmak üzere, toplumun tamamı için kendimizden fedakârlık etme vaktidir.
Altını çizerek bir kez daha tekrarlıyorum:
Mecburiyeti olmayan hiçbir vatandaşımız, tehdit ortadan kalkana kadar, evinden çıkmamalı, kimseyle temas etmemelidir.
İşlerine giden vatandaşlarımız, mesai bitimiyle birlikte hemen evlerine dönmeli, kapıdan girer girmez de, kimseyle temas etmeden ilk iş sabunla ellerini, yüzünü yıkamalıdır.
İster kamu, ister özel olsun tüm işyerlerinde de virüsün yayılma ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin tamamı alınmalıdır.
Çocuklarımızdan, dışarıya çıkmadan evde kitap okuyarak, derslerine çalışarak vakitlerini değerlendirmelerini istiyoruz.
En büyük risk grubunu oluşturan yaşlılarımızın, sadece evden çıkmamakla yetinmeyerek, bir süre, ailenin dışarıyla irtibatı olan diğer fertleriyle de mesafeli şekilde hayatlarını sürdürmeleri daha doğru olacaktır.
Kimi Avrupa ülkelerinin, dezavantajlı grupları, özellikle de yaşlıları adeta gözden çıkartan anlayışlarına asla katılmıyoruz.
Tam tersine bizim kültürümüzde, yaşlılarımızı el üstünde tutmak, dünya ve ahiret saadetinin temel şartlarından biri olarak kabul edilir.
Bunun için yaşlılarımızı koruyacak ve kollayacağız.
Bilim Kurulumuzun önerisiyle, önce İstanbul ve Ankara’da başlatılacak bir çalışmayla, 65 yaş üzerindeki tüm yaşlılarımıza koruyucu maske ve kolonya dağıtacağız.
Yalnız yaşayan 65 yaş üzeri vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanmasında, devlet kadar, yakınlarına ve komşularına da görev düşüyor.
Bu insanlarımıza hep birlikte yardımcı olarak, süreci suhuletle geçirmelerini temin etmeliyiz.
Kamu bankalarımız 76 yaş üzeri emeklilerimizin maaş ödemelerini, istelerse evlerinde yapacaklar.
Huzurevlerimizdeki doktor sayısını da artırarak, yaşlılarımızın sağlığını daha yakından takip edeceğiz.
Bir diğer önemli konu, sağlık sistemimizi güçlü bir şekilde ayakta tutmaktır.
Bunun için, sağlık kuruluşlarımızın üzerine binecek yükü hafifletmemiz gerekiyor.
Vatandaşlarımızdan, hayati olmayan sağlık sorunlarına, mümkün olduğu kadar aile hekimleri vasıtasıyla çözüm aramalarını özellikle rica ediyorum.
Unutmayınız, salgın hastalık durumlarında hastaneler, aynı zamanda virüs bulaşma ihtimali en yüksek yerler haline gelmektedir.
Yüksek ateş, kuvvetli öksürük ve nefes darlığı gibi hastalık belirtileri ortaya çıkan vatandaşlarımız ise, paniğe kapılmadan, öncelikle Sağlık Bakanlığımızın ALO 184 hattını aramalıdır.
Buradan yapılacak yönlendirmeye göre hareket edilmesi halinde, sağlık kurumlarımızdan en yüksek verimle istifade edebiliriz.
Bu vesileyle takdire şayan bir fedakarlıkla ve sabırla görev yapan tüm sağlık personelimize şükranlarımı sunuyorum.
Yaşadığımız bu kritik süreçte, gıda, temizlik, su, iletişim ve diğer temel ihtiyaçların kesintisiz devam ettirilebilmesi için üretimden lojistiğe kadar her türlü tedbiri aldık, alıyoruz.
KOVİD-19 hastalığına karşı aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını da tüm hızıyla devam ettiriyoruz.
Ar-Ge çalışmalarını yürüten Sanayi ve Teknolojimiz Bakanlığımız, bu konudaki tüm önemli araştırmacıları ve kurumları bir araya getirdi.
Tanı kiti konusunda çok iyi bir üretim potansiyelimiz var.
Önceki gün Almanya, Fransa, İngiltere liderleriyle, dün de İtalya Başbakanı ile yaptığımız telefon görüşmesinde, ülkemizin bu salgın hastalık konusunda muhataplarına yapabileceği katkıları da ele aldık.
Salgın ilk başladığında Çin’e de tıbbi malzeme desteği vermiştik.
Aynı şekilde Türkiye olarak biz de bu ülkelerin tecrübelerinden istifade edeceğiz.
Ülkemizin bayrak taşıyıcı kurumu olan Türk Hava Yolları, hem dünyanın çeşitli yerlerindeki vatandaşlarımızın ailelerine kavuşturulması, hem de kargo taşımacılığını kesintisiz sürdürerek temel ihtiyaçların karşılanması konusunda çok büyük gayret gösterdi.
KRİZDEN EN ÇOK ETKİLENEN KURULUŞLARIN BAŞINDA GELEN TÜRK HAVA YOLLARIMIZA DA GEREKEN DESTEĞİ VERECEĞİZ.
Görüldüğü gibi, virüs salgınının ilk ortaya çıktığı günlerden itibaren, Türkiye olarak hızlı kararlar alarak ve süratle uygulamaya geçirerek, ülkemizin bu krizden en az şekilde etkilenmesi için elimizden geleni yaptık, yapmaya devam ediyoruz.
Nitekim, çevremizdeki ülkelerde çok yoğun görülmesine, ciddi kayıplara yol açmasına rağmen, virüsün ülkemize sirayeti hem oldukça geç, hem de oldukça sınırlı olmuştur.
Aldığımız tedbirlerin etkisiyle ortaya çıkan bu olumlu görüntüyü sürdürmekte kararlıyız.
Bunun için, tehlikenin kapımızı çalmasını beklemeden, sürekli yeni ve etkili tedbirler alıyor, uygulamaya geçiriyoruz.
Bu çerçevede, biraz önce de, bakanlarımızın, iş dünyasından temsilcilerimizin, resmi-sivil ilgili tüm kurumlarımızın temsilcilerinin katılımıyla kapsamlı bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirdik.
Özellikle yaşadığımız sürecin ekonomimize, piyasaya, üretime, istihdama olumsuz etkisini azaltmak amacıyla, çok önemli kararlar aldık.
Esasen, hastalığın çıktığı ilk günden itibaren arkadaşlarımız sürecin, diğer boyutlarının yanısıra ekonomik etkilerini yakından takip ediyorlar.
Ülkelerin aldığı önlemleri, yaşanan ekonomik türbülansa karşı geliştirdikleri yöntemleri tek tek analiz ediyorlar.
Ekonomi yönetimimiz ve ilgili kurumlarımız, tüm iş dünyasının taleplerini ve ön görülerini toplayarak, hazırlıklarını yaptı.
Karşımızdaki fotoğrafa göre bir yol haritası hazırladık.
Son yıllarda ekonomimizi hedef alan saldırılara karşı verdiğimiz mücadele sayesinde, küresel türbülanslara karşı güçlü bir bağışıklık sistemi geliştirdik.
Şimdi bu 2 aylık direnme sürecini de en iyi şekilde atlatacağımıza inanıyoruz.
Daha önce örneği görülmemiş bir süreç yaşıyor olduğumuz için, hasarın boyutları kestirilemiyor.