GÜNCELHaber Girişi : 25 Nisan 2019 19:34

Hemhal Olmak

Hemhal Olmak
Kars Dolunay Derneği Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak’ın, “Hemhal Olmak” yazısı:

Hemhal Olmak

KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Kars Dolunay Derneği Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak’ın, “Hemhal Olmak” yazısı:

Türk dil kurumuna göre "Hemhal Olmak" demek; "bütünleşmek, birliktelik özelliği göstermek" demek.

Ben bu deyişi çok seviyorum ve insan ilişkileri ile ilgili pekçok anlam yüklüyorum. Gerek engelli-engelsiz ilişkisi, gerek arkadaş ilişkisi, gerekse ebeveyn-çocuk ilişkisinin anahtarının aynı olduğunu düşünüyorum. Hemhal olmak. Değiştirmeye çalışmadan, yargılamadan anlamak. İçinde bulunduğu koşullar, yetiştirilme tarzı ve düşünce sistematiği ile insanları değerlendirmek. Hareketlerini anlamlandırmak.

Çoğu zaman verdiğimiz tepkiler, hareketlerimiz, aldığımız kararlar ve hatta öne sürdüğümüz fikirler bu gerçekler ile şekilleniyor. Ailemizde neler gördük, nasıl bir ortamda büyüdük, nelere sahip olduk, nelere olamadık, şu anki ihtiyaçlarımız neler ve bizim üzerimizde hangi konular baskı kuruyor. Bu değişkenler belirliyor davranışlarımızı. Karşımızdaki ise, kendi dinamiklerine göre değerlendiriyor bizi, anlaşmazlıklar da bundan çıkıyor.

Sandalyeyle hayatıma başladığım ilk yıllarda, görüşlerine çok değer verdiğim bir büyüğüm bana "üzerine bir gece uyumadan hiç bir konuda karar verme" demişti. Bu motto hep aklımda kaldı, bir de bunun yanına "öfke ile kalkan zararla oturur"u ekledim ve beni en üzen, sinirlendiren konularda bile ani karar vermedim. Çok faydasını gördüğümü söyleyebilirim.

Hemhal olmak sadece karşımızdakini anlamak ile bitmiyor. Bu nedenle modern zamanların "Empati" deyimi yerine, eski Türkçe bu sözcüğü tercih ediyorum. Empati kurmak karşındakini anlamaktan ibaret. Oysa "Hemhal Olmak" kendi duygularını anlatmayı da içeriyor. Evet, karşımdakini anlıyorum ama bu yetmiyor anlaşmak için, bir de kendimi doğru şekilde anlatmam gerekiyor. Aksi sadece "fedakarlıkta bulunmak" oluyor ki, bu davranış insan ilişkilerinin en büyük düşmanı. Zaman içinde ilişkiyi tek taraflı sürdürme haline geliyor yani "ektoparazitizm" oluyor. Etrafınızda böyle hissettiğiniz insanlar varsa, onlardan hızlıca kurtulmanızı öneririm. Bu parazitler yaşam enerjinizi emdikleri için tüm ilişkilerinizi olumsuz etkiliyor, sizi aşağı çekiyor.

Peki nedir doğru iletişim şekli; isteklerimden değil, duygularımdan bahsetmektir. Karşımdakinin kendi doğası gereği yaptığı davranışların, söylemlerin, tepkilerin beni nasıl etkilediğini paravan çekmeden, bahane bulmadan anlatmaktır. Üzüldüm, kalbim kırıldı, incindim, kıskandım, hayal kırıklığına uğradım diyebilmektir.

Engelli ve engelsiz insanlar arasındaki önemli nokta ise kelimelere takılmaktır, genel şikayetler "ama bana ... dedi" şeklinde olur. Ben özellikle tartışma esnasında kullanılan kelimelere, çok fazla anlam yüklenmesini doğru bulmuyorum, önemli olan o an karşımızdakinin ne hissettiğini anlamak! Siz karşınızdakini yaralarsanız, hırçın cevaplar vermesi normaldir, büyük ihtimalle bu kelimeler gerçek görüşlerini içermemektedir.O yüzden kelimelere fazladan mana yüklememek gerekir.

Çok yapılan bir diğer hata da, duyguları anlatmak yerine, "ben böyle istiyorum" demek, insanlar ar asındaki ietişimi bir iktidar savaşına çevirmek olur ki, sadece Bunu da dile getirmeden önce dönüp kendimize sormamız gerekir, sırf bildiğim, dediğim olsun diye mi istiyorum yoksa gerçekten benim duygusal dünyamı mı etkiliyor?

Oysa doğru iletişim kurulduğunda insanın doğasında başkalarını mutlu etmek, üzmemek, sevindirmek vardır, kimsenin buna aykırı davranmasını beklememeliyiz. Zaman geçtikçe, insanlar yaş aldıkça değişir, değişmeyen insan öğrenmiyor demektir. Bu nedenle "ben böyleyim, beni böyle kabul edin demek" aslında başlı başına cehalettir. İnsan doğarken elbette "ham"dır, marifet zamanla "pişmek"tir, doğduğun gibi kalmak değil. İnsanlar üzerinde yarattığımız olumsuz etkileri farkedip, bunları geliştirmek en nihayetinde bizi mutlu edecektir.

İktidar savaşını bırakıp, kendimizi karşımızdakine açtığımızda, hayat çok daha kolay olacaktır.

Şems-i Tebrizi'nin 16. altın kuralı der ki;

Kusursuzdur ya Allah,O'nu sevmek kolaydır.

Zor olan hatasıyla, sevabıyla, fani insanları sevmektir.

Unutma ki kişi, birşeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir.

Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini,Yaradan'dan ötürü, yaradılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin.

(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA) / KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.