GÜNCELHaber Girişi : 05 Şubat 2019 20:48

Kars’a Davet

Kars’a Davet
Kafkas Haber Ajansı (KHA) Yazarı Tahsin Kaya, tarihçi rehber Mehmet Ekinci’nin, “Kars’a Davet” yazısını paylaştı.

Kars’a Davet

KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Kafkas Haber Ajansı (KHA) Yazarı Tahsin Kaya, tarihçi rehber Mehmet Ekinci’nin, “Kars’a Davet” yazısını paylaştı.

“Aklının ucuna oturup bekledim kendimi; gelmedim, gelmedim, gelmedim.” der Cemal Süreya. Bazen bir resimde bazen bir belgeselde bazen de bir dost meclisinde sohbeti geçince aklımızın ucuna gelir kış mevsiminin en soğuk ve karanlık günlerinde isminde bile “Kar” geçen Kars Şehrine gezmeye gitmek.

Lakin Cemal Süreya misali aklımızın ucunda ya, bir daha da aklımıza gelmez. Hâlbuki hepimiz imreniriz beyaz ekranda izlerken; Çıldır Gölünde balıkçıların buzları kırarak tuttukları göl balığına veya göl üzerinde kızağı koşarak çeken gelin misali süslenmiş atların soğuk havada burunlarından çıkardıkları havanın bile donmasına ya da bir ahbabımızın ballandıra ballandıra yemeklerin şahı kaz etinin nasıl bir ritüelle pişirildiğini ve sonra afiyetle nasıl yediğini anlatırken ağzımızın suyu akar. Ve sadece o anlarda orada olmayı hayal ederiz içimizden ve dilimizden bir keşke dökülür. Sonra unuturuz ve ilkbaharla beraber eriyen karlar misali o hevesimizde birden kaybolur.

Dünyanın en önemli mutasavvıflarından olan gönül insanı Mevlana şöyle der:

“Kar taneleri ne güzel anlatıyor.

Birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu.”

İşte bu söz misali Kars şehrini, Ani Ören Yerini, Sarıkamış’ı ve etrafı gezerken bir anda uzun yıllar öncesine gider insan ve bu topraklarda iz bırakan, asırlarca beraber yaşayabilen toplulukları ünlü düşünürün sözündeki gibi birlikte yaşarken hayal eder, Ani Katedralinin veya Ebul Manucehr Camiinin avlusunda. Ve sonra Ani’nin öteki tarafında Ermenistan’ın bir köyünde yaşayan yaşlı bir teyzenin: “Ani’yi son bir kere görem, öyle ölem!!!” sözü düşer, bir gülle misali yüreğinize. O zaman ne esen fırtına ne yağan kar ne eksi 30 derece soğuk üşütmez sizi artık. Çünkü bu yaşanmışlıklar artık çok eskide kalmıştır.

Ermeniler, Rumlar, Malakanlar, Ruslar ve diğerleri yıllarca bizlerle bu topraklarda beraber yaşadılar ama sonra ne oldu da gittiler. Gezerken bu beyaz topraklarda, biraz da kendinize bu soruyu sormaya ve düşünmeye başlarsınız. Sonra yine Cemal Süreya’nın bu şehri daha görmeden yazdığı şiirinin ilk iki dizesi gelir aklınıza:

“Öyle güzel ki ölürüm artık,

Beyaz uykusuz uzakta.”

Süreya bu şiiri yazdıktan sonra gelince Kars’a daha da anlam bulmuş dizeleri. Acaba dünyaca ünlü Rus yazar Puşkin veya Namık Kemal’de 19. yüzyılda geldikleri bu şehir için Cemal Süreya gibi mi düşündüler. Bütün bu söylediklerimizin cevabını sizlere ancak bu topraklar verebilir. Aşırı kara, eksi derecelerdeki soğuğa rağmen bu yörenin insanın yüreğinin sıcağında demleyerek ikram ettiği bir bardak çay alır ancak 70 hektarlık Ani gezinizden sonraki bütün yorgunluğunuzu. Sonra o ekranlarda gördüğünüz gök gözlü masum çocukların arasında bulursunuz kendinizi, annelerinin ördüğü bir lifi veya kenarı işlenmiş bir havluyu alırken. Beyaz karın üstünde daha bir güzel görürsünüz o gök gözlü çocukların gözlerindeki hayalleri. Sonra daha saat dörtte akşam olur ve gündüz beyaz karların üzerini örttüğü şehrin bu sefer soba dumanlarıyla beraber gecenin karanlığı da örter üzerini yavaşça ve bir gizem başlar. Ama siz artık o gizemin içindesinizdir; “beyaz, uykusuz ve uzakta.”

Memet Ekinci

Tarihçi

(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA) / KAFKAS HABER AJANSI

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.