GÜNCELHaber Girişi : 16 Ağustos 2023 00:13

Özgürlüklerin Sonuncusu: Seçebilme Özgürlüğü

Özgürlüklerin Sonuncusu: Seçebilme Özgürlüğü
Özgürlüklerin Sonuncusu: Seçebilme Özgürlüğü KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Özgürlüklerin Sonuncusu: Seçebilme Özgürlüğü

KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Yazar: Nur Banu Çağatay

Edvard Munch- Melancholy/1894

“Varlıklarda neyin zorunlu olduğunu güzelce görebilmek için, git gide daha çok öğrenmek istiyorum. Sonrasında ben de varlıkları güzel yapanlardan biri olmalıyım. ‘Amor fati’ bundan böyle benim aşkım olacak. Çirkin olana karşı savaş açmak istemiyorum. Suçlamak istemiyorum. Suçlayanları bile suçlamak istemiyorum. Görmezden gelmek tek olumsuzlamam olmalı. Ve her şeyi dâhil ederek, bütünüyle bir gün sadece bir ‘evetçi’ olmayı diliyorum.” Friedrich Nietzsche.

Varoluşsal sancı, insanın yaşamı boyunca ona eşlik edecek şeylerden biridir. Varoluşsal sancılar kimi zaman insanda varoluşsal boşluklara neden olur. Bu boşluk iki uç arasındadır; can sıkıntısı ve bunaltı. İnsan can sıkıntısı ve bunaltı arasında mekik dokurken, buradan kaçmak ister ve mutluluk zannettiği o kaçamak eylemleri gerçekleştirmek için hazlarının peşine düşer. Asla tatmin etmeyecek ve mutluluğu gerçek anlamda yaşatamayacak bu sahte kaçışlar, insanın boşlukta kayıp gitmesinden başka bir şeye sebep olmayacaktır.

Asıl mesele ve yönelinmesi gereken şey; anlam arayışıdır. Yaşamın anlamı nedir? Çok sık sorulan sorulardan biri olsa da, öncesinde sorulması gereken bir soru vardır: Benim anlamım nedir? Yaşamaya dair anlam arayışı, başkaları üzerinden veya başka şeyler üzerinden

kurgulanacak, cevaplanacak bir yerde değildir. Çünkü yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. Bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının ve varlığının özel anlamıdır. Yani, soyut bir anlam arayışı değil, kendi bireyselliğimizde cevapları ve imkânları bize bağlı olan arayışların içerisinde olmaktır mühim olan. Yaşam zaten özünde, her insanı sorgulayan bir süreçtir ve herkes yalnızca kendi anlamı için cevap verebilir.

Varoluşçu felsefenin de aslında tam da özünde bu tutum vardır: Kendi özgürlüğünün sorumluluğunu alma cesaretini göstermek. Hepimiz, anlam arayışımızdaki seçimleri belirlemekte ve onları uygulamakta özgürüzdür. Buradaki asıl mesele bu seçimlerimizi sorumluluk olarak belirleyip uygulayabilmektir. Elbette şöyle de düşünülebilir; acının var olduğu bir anda ve olayda seçim yapmak nasıl mümkün olabilir? Acı, yalnızca yası ve çaresizliği barındırır gibi de düşünülebilir. Ki buradaki asıl mesele zaten acıyı veya yası mutluluğa çevirmeye çalışmak değil. En başta Nietzsche’nin de belirttiği gibi mesele ‘evetçi’ olabilmek. Bu, olan her şeyi sevme eylemidir. Peki, ne kastediyor olabilir burada? Şunu: Ne geçmişte ne şimdide ne de gelecekte hiçbir şeyin başka bir şekilde olmasını istememek. Olanı evetlemek ve olanı sevebilmek. Buradan, seçme özgürlüğünün zaten yok olduğu ve olana öylece katlanmak gerektiği anlaşılabilir. Ancak bu hatalı bir anlayış olur. Çünkü olana evet demek ona zorunlu olarak katlanmayı ifade etmez. Nietzsche de aslında sözlerine şunu da ekler: “ Zorunlu olana ne tahammül etmek ne katlanmak, sadece sevmek.” Ancak bu, elbette zaten başından yazılmış bir kadere boyun eğen bir kadercilik değil. Çünkü böyle bir bakış açısı insanı sadece, eylemsizliğe ve yaşanan tüm olayların başka bir kabahatlisi varmış düşüncesine iteceğinden hem atalete hem sorumsuzluğa yöneltecek bir şeydir. Oysa, başa gelen olaylar karşısında, tutumlarımızın ne olacağını seçebilmek ve olaylara yönelik ne tür duygular hissedebileceğimize karar vermek aslında hem sorumluluğu hem özgürlüğü barındırır. Albert Camus’nün ‘Sisifos Söyleni’ eserinde şöyle bir hikâye vardır: Sisifos, Tanrıları kızdırması sonucunda bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılmıştır. Ancak dağın tepesine her yaklaştığında, kaya aşağı düşer ve Sisifos kayayı tekrar yukarı çıkarmak için geri döner. Sisifos bunu tekrar tekrar dener. Belki de sonu olmayacak kısır bir döngünün içerisindedir Sisifos, ama kayayı yukarı çıkarma gayretinden vazgeçmez. Yaşam, insana meydan okuyor olabilir; ancak onun karşısında duygularımızı, düşüncelerimi ve eylemlerimizi seçebilme özgürlüğüne sahibiz. Tanrılar Sisifos’u cezalandırmış olsa da, onun kayayı dağın tepesine çıkarmaya yönelik seçimini ya da kayanın her defasında aşağıya geri düşmesi karşısındaki tutumunu belirlemeyi Sisifos’un elinden almadılar. Bu yüzden seçebilme özgürlüğü insanın sahip olduğu ve kimsenin elimizden alamayacağı türden bir özgürlüktür. Tıpkı Sartre’ın da dediği gibi: “Özgürlüğe mahkumuz.”

Öte yandan determinist tartışmalar, insan iradesinin olmadığı ve geçmiş eylemlerin, şimdinin ve eş zamanlı olarak geleceğin içerisindeki eylemleri belirlediği yönünde yorumlarda bulunur. Yani başlangıçtaki neden ve koşullar verili ise, sonrasındaki oluşacak süreç hesaplanarak bilinebilir. Bu düşünce, insanı belli ihtimallerin dışında hareket ettiremez. Oysa Spinoza Ethica eserinin birinci bölüm yirmi dokuzcu önermesinde şöyle söyler: “Doğada olası hiçbir şey yoktur. Tersine her şey Tanrısal doğanın zorunluluğu sonucunda belirli bir şekilde var olmaya ve bir eyleme belirlenmiştir.” Yani Spinoza için özgürlük ve zorunluluk zıt şeyler

değildir. Eğer siz, nedensizce bazı belirlenimler olmaksızın seçimlerden bahsediyorsanız bu eylemler hiçbir nedene dayanmayan rastgele şeyler olacaktır. Çünkü bu durum Varlığın kendi içinde öz belirlenime sahip olması ya da Varlığın Varlık olarak zorunlu olması ilkesi ile ters düşmektedir. Yani Tanrı Doğa’da olumsallık yok zorunluluk var. Bu yüzden özgür olan şey aslında, kendi doğasına göre eyleyen şeydir. Bu özgürlüğe karşı olan şey ise zorunluluk değil zorlanmadır. Buradan anlaşılacak şey şudur: İnsan Varlık olarak kendi Varlığını devam ettirme istencindedir. Bu istenç onun Conatus’udur. Yani varlama çabasıdır. Deterministik tartışmalarda, eylemler önsel olarak bilinebilir olsa bile, Spinoza’nın düşüncesindeki varmak istediği nokta ile ayrışabilir. Yaşamdaki yaşanan olayların ve duyguların nedenlerini bilmek ve nedenlerin üzerine düşünerek karar vermek bizi özgür eyleyebilir. İnsan belirlenmiş değildir, kendini belirleyendir. İnsan varoluşsal kaderine ve bir sonraki anda kendisinin ne olacağına karar verebilir. Olasılıklar belirlenmiş olsa dâhi, insan bu olasılıkların üzerine çıkma, onları aşma yetisine sahip bir Varlıktır. Bu nedenle seçimler sorumluluk taşımaktadır. Ve bu sebeple, her insanın başkasının özgürlüğü ve Varlığı için kendi Varlığının sorumluluğunu alması gerekmektedir.

Dün her ne olduysa oldu, bugün her ne olduysa oldu. Olanı evet demek ve ona karşı Varlığımızı devam ettirecek seçimleri belirlemek bizim irademizde. Siz varoluşsal sorumluğunuzu aldınız mı?

The Last of The Freedoms: Freedom of Choice

Author: Nur Banu Çağatay

Edvard Munch- Melancholy/1894

“I want to learn more and more to see as beautiful what is necessary in things; then I shall be one of those who make things beautiful. Amor fati: let that be my love henceforth! I do not want to wage war against what is ugly. I do not want to accuse; I do not even want to accuse those who accuse. Looking away shall be my only negation. And all in all and on the whole: some day I wish to be only a yes-sayer.” Friedrich Nietzsche. Existential suffering is something that will follow a person throughout his life. Existential discomfort can lead to existential gaps in persons. This chasm exists between two extremes: boredom and worry. When a person is trapped between boredom and anxiety, he/her seeks to escape by pursuing his pleasures in order to conduct those evasive activities that he/her believes will bring him satisfaction. These counterfeit escapes, which will never satisfy and will never allow you to actually experience bliss, will only lead you to the vacuum. The primary issue to be addressed is the search for meaning. What is the purpose of life? Despite the fact that it is one of the most commonly requested questions, one must be asked first: What is the meaning of my existence? The desire for meaning in life is not something that can

be built or addressed through others or other things. Because the meaning of life vary from one person to the next, from one day to the next, and from one hour to the next. What matters, then, is not the general meaning of life, but the specific meaning of a person’s life and existence at a given time. In other words, the main thing is to look for answers and possibilities in our own uniqueness rather than an abstract meaning. Life is, in essence, a process that questions everyone, and everyone can only answer for his or her own meaning. At the heart of existential philosophy is the fortitude to accept responsibility for one’s own freedom. In our search for meaning, we are all free to make and exercise choices. The major challenge here is determining and carrying out these choices as a responsibility. Of course, it can also be thought of as: How can a choice be made in a moment and event when there is pain? Pain might also be viewed as comprising simply grief and despair. The actual issue here is not attempting to turn sorrow or grief into joy. As Nietzsche indicated from the outset, the goal is to be a ‘yes-sayer’. It is the act of loving everything. So, what exactly does he mean here? This: Not wanting anything else to happen, not in the past, not in the present, and not in the future. Acceptance and affection for what is. This implies that one’s freedom of choice is already gone, and one must simply accept what happens. This, however, would be an incorrect understanding. Because saying yes to what is does not always imply accepting it. Indeed, Nietzsche adds: “Neither tolerate nor endure what is necessary, only love.” But, of course, this is not a fatalism that bows to a predetermined destiny. Because such a viewpoint will only lead to inaction and the belief that there is another perpetrator in all of the events, resulting in both inertia and irresponsibility. However, being able to choose our attitudes in the face of events and decide what kinds of feelings we can have about them entails both responsibility and freedom. Albert Camus’ Sisyphus In ‘Myth’, Sisyphus was punished by bringing a boulder to the summit of a mountain as a punishment of angering the gods. But every time he gets close to the top of the mountain, the boulder collapses, and Sisyphus returns to pick it up again. Sisyphus tries again and again. Sisyphus may be trapped in a never-ending cycle, but he refuses to give up his efforts to raise the rock. Life can be difficult, but we have the ability to select our feelings, ideas, and actions in the face of it. Even though the gods punished Sisyphus, they did not take away his choice to raise the boulder to the top of the mountain, or his attitude when the boulder dropped back down each time. As a result, the freedom to choose is a type of freedom that no one can take away from us. As Sartre put it, “we are condemned to freedom.” Deterministic views, on the other hand, argue that there is no human freewill and that previous actions dictate current and future behaviors. To put it another way, if the starting cause and conditions are understood, the succeeding process may be calculated. This concept is incapable of excluding a person from certain possibilities. In contrast to Spinoza In the twenty-ninth proposition of the first chapter of his Ethics, he says: “There is nothing possible in nature.” On the contrary, everything is determined to exist and operate in a certain way as a result of divine nature’s necessity.” That is, for Spinoza, freedom and necessity are not diametrically opposed. If you talk about elections without some sort of determination, these behaviors will be haphazard and without rationale. Because this scenario defies the principles of Being having self-determination or Being being necessary as Being. In other words, there is no possibility in God Nature, only necessity. So what is free is that which behaves in

accordance with its own nature. Coercion, not necessity, stands in the way of this freedom. What may be realized here is that human beings have the desire to continue being as beings. Its Conatus is this will. That is, it is a struggle to exist. Even if acts are known a priori in deterministic arguments, they can be distinguished from Spinoza’s point of view. Knowing the causes for life’s occurrences and experiences, and making actions based on those reasons, can set us free. Man is not determined; he/her is decided by himself/herself. Man has the ability to choose his existential fate and who he/her will become in the next moment. Even if probability are established, man is a Being with the ability to climb above and beyond these limits. As a result, elections bear responsibility. As a result, each individual must accept responsibility for his or her own Being in order to ensure the freedom and Being of another. Whatever happened yesterday occurred, and whatever occurred today occurred. It is in our will to say yes to what is and to make the choices that will sustain our existence. Have you accepted responsibility for your own existence?

(BA-BA-S) GAZİ KARS (KHA)  / KAFKAS HABER AJANSI / BEDİR ALTUNOK

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Serap Çetin Çağatay 16 Ağustos 2023 16:52

    Tebrik ediyorum meleyim ben den çok uzaklarda yazdığın yazı dizilerini büyük bir gururla okuyorum olduğun ülkede mutluluk huzur sevgi seninle olsun